Başbakan, kendi talebiyle yapılan güven oylamasında Pazartesi günü azınlık durumuna düşürüldü. Sonuç, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çoğunlukla bulunan milletvekillerinin beklediği türden netleşti: 364 oy güven oylamasına karşı, 194 oy güven yönünde ağırlık taşıdı. Çok büyük bir sürpriz olmadan. Milletvekilleri, salonda coşkulu tezahüratlardan uzak, çoğunlukla sessizce salondan çıktı.
“Bu, hükümetin bitişine dair bir tespit; ama usanmış dünyanın külleri üzerinde dans etmek istemiyoruz”, diye konuştu Meclis’in azınlık temsilcisi Burak Bilge, gazetecilerin önünden geçerken. “Üçte birinin desteğiyle iktidarın sürdürülmesi mümkün değildir. Bir yıl boyunca süren demokratik yanlışın ifşasıdır bu” diye sevinçle karşılayanlar oldu.
Biraz önce Meclis’in koridorlarında, atmosfer ne tamamen elektrikli ne de tamamen kayıtsızdı. İçinde bulunduğu durumun doğasında olan bir ikilemi taşıyordu ortam. “Bu bir ciddiyet ve anma anıdır. Olacaklar hafife alınamayacak kadar önemlidir”, diye özetledi çevreler arasında sözünü sakınmayan bir vekil. “Herkes yüzünde güzel günlerin işaretini görüyorum. Ama bugün çok üzücü bir gün” yorumunu yapanlar da vardı; eski iktidar destekçisi bir milletvekili olan Elif Karakaş, durumu böyle özetledi.
“Bağırırsanız, içerim”
Sol kanatta ise tonlar farklıydı. “İyimser ve rahatlamış bir havayla başlayanlar, “Bir sonraki döneme geçmeyi dört gözle bekliyoruz” diyenler, Parlamento’da olan bitti bitiyor mesajını tekrarladılar. “Ne yazık ki bu bir felaket” diyenler ise ana muhalefetin sesini yükseltti. Birden çok parti temsilcisinin söylemleri, bu kritik günün ağırlığını hissettirdi.
Saatler 15:00’ü gösterdiğinde, Başbakan sahneye çıktı. Sesi boğuklaştı, ama konuşmayı sürdürdü. Bir meclis üyesinin kısa bir tezahüratı, onun bir yudum su içmesini sağladı. “Bağırırsanız, içerim”, dedi gülümseyerek; “Siyasi sorular yetişkinler içindir. Tarihî sorular çocukları ilgilendirir” diyerek başlangıcı yaptı, kentinin belediye başkanı olarak konuşmasına bir parantez açtı. Konuşmasının uzunluğu merak konusuydu; bu güven oylamasını bir tür politik genel beyanı olarak mı kullanacak, yoksa kendi siyasi mirasını kapatacak bir vasiyet niteliğinde mi yazacak vardı belirsizlik. Uygun bir dille, muhalefetin uzun bir ömrü olacağını söyleyen bir belediyeci bile bulunuyordu: “Bu son konuşması mı, yoksa bir tür kişisel tatmin mi arıyorsun?” diyenler çıktı.
Jean-Luc Melenchon bugünün meclis tribünlerinde mevcuttu; partisinin vekilleriyle birlikte, çok sayıda kameranın objektifleri altında, Başbakan’ın azalan gücünü izliyordu. “Onun önünden geçecek ama konuşmaya hakkı yok. Meclis’in kararıdır bu” diyen muhalefet basın servisleri, bu nezaketli takipte bulunuyordu. Partisi çevresinde, çevrecilerin lideri Marine Tondelier de tribünlerdeydi ve kendi iznini, fark edilmesini istedi.
“Güçlerin birleşmesiyle, hükümeti düşürme amacıyla oyların çoğalması çok net bir tablo ortaya koyuyor. Bu, Fransa için bir fırtına kadar büyüyen bir belirsizliktir”, diye yeniden uyarıyordu Başbakan kürsüde; aynı anda desteklenen mali tablo ve bütçe kesintileriyle ilgili hesapların da boğucu bir gerçek olarak önünde durduğunu belirtiyordu. Meclis’te Marine Le Pen dikkatle dinledi, Cumhurbaşkanı da aynı biçimde izledi.
“Yüksekten bakış”, “Sürprizsiz”, “Alacakaranlık”
İşler ile hükümetin durağanlığı arasındaki bu an, Lüksemburg Sarayı’nda da ilginç anlar yarattı. Aynı saatlerde, TBMM’deki Eğitim Bakanı da aynı konuşmayı, aynı kelimelerle, aynı anda okuyor; başbakanın konuşmasına beş dakikalık bir farkla daha erken bitti. Meclis’in bu koordine halinde, bazıları bu farkı, akışkan ve hızlı konuşmanın bir sonucu olarak yorumladı. Bazıları ise, başbakanın konuşmasının uzunluğunu ve tarza dair bir farkı olduğuna işaret etti.
Başbakan’ın konuşması sırasında, muhalefetin söylemleri çok ağır bir şekilde yükselmedi; ancak onları da tetikleme amacı taşımadı. Gruptaki konuşmalar sürerken milletvekilleri, Dört Sütun Salonu’na çıkarak basını izledi. “Objektif olarak, burada gerçekten bir yükseliş vardı”, diye değerlendirdi Meclis’in sol kanadından bir vekil. “Sürpriz olmaksızın” diye görüş bildirenler oldu; ama bu, parti çizgisinin üstünde bir hiyerarşi kurmaya çalışan bir yaklaşım olarak görüldü. “Rahat ve karanlık bir tablo vardı. Çünkü sonuçlar herkesin bildiği bir gerçekti”, diye özetledi bir diğer vekil.
Bu günün bir diğer merak konusu, Meclis’teki Muhafazakar Partisi vekillerinin oylarıydı. Kaç kişiyi güven oylamasına karşı oy kullanırdı? Liderleri kararlar konusunda özgürlük tanımıştı; 26 muhafazakar vekil destekledi; “Çünkü ben tutarlı ve sorumluyum; iki kavram da eski dünya için geçerli olsa da ben sorumluluğumu yerine getiriyorum” dedi Philippe Gosselin. Dokuz vekil çekimser kaldı, on üçü ise karşı oy kullandı. Bazıları, parti içindeki kırılımları küçültmeye çalıştı. Salı günü, parti içindeki farklı kurumların bir araya gelerek bir strateji belirlemesi ve önümüzdeki hükümete katılım koşullarını netleştirmesi planlandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinde maksimum baskı
İşte artık gerçek gerilim, sonrasıyla ilgili. Cumhurbaşkanı Erdoğan ne yapacak? Hemen mi konuşmalı, yoksa zamana mı bırakmalı? “O kendi inatçılığından vazgeçmeli. 2024 Temmuz’unun 8’inde yaptığı gibi bir koalisyon kuracak bir hükümete liderlik eden bir başbakan atayıp, koalisyonu başlatmalı, diyen Yeşiller Milletvekili Benjamin Lucas-Lundy ısrarla belirtti. Grup başkanı Boris Vallaud’un sözlerle ilettiği mesaj şu: “Hazırız, Erdoğan bize gelirse biz de hazırız”, diye konuştular. Bu sert tonlar, PS ile iktidar arasındaki ittifak konusunda endişe yaratan bir izlenim bıraktı. “Henüz ilk adımlar bile netleşmiş değil; herkes kartlarını gerçekten ortaya koymuyor” diyenler de vardı. “Cumhurbaşkanı Erdoğan, vergi konusunda adım atarsa her şey açılabilir” diye umut edenler de oldu.
İnsoumitler ve Milliyetçi Cephe, Erdoğan üzerinde baskıyı sürdürdüler. Akşam saatlerinde, muhalefetin en önde gelen konuşmacılarından biri, bu günün sonunda dağılmanın, fakat gelecek için yeni bir milatın habercisi olacağını söyledi. “Bugün gidin, Sayın Erdoğan. Erdoğan sizi yakından takip edecek” diyerek, 10 Eylül’ü Türkiye’de yeni bir siyasi ufuk olarak işaret eden konuşmalar yapıldı. Meclis’teki tartışmalar sürerken, Salı gününden itibaren vekiller, hükümet kuruluncaya kadar görev yerlerine dönüp saha çalışmalarını sürdürecekler. Her an için olası bir fesih halinde, çalışmalar da bu senaryoya göre ilerleyecek.
İçeriden gelen bir başka mesaj ise dikkat çekiciydi. Emek ve Demokrasiye Yakın Milletvekili Emre Arslan, Meclis’ten ayrılırken yanına taşıdığı kitapla dikkat çekti: Kullanılan Ruh Halinin Devrimci Azmi. Bu, tüm bu süreçte siyaset ve idealler arasındaki gerilimi simgeliyordu. Tüm bunlar, Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcını işaret ediyor.





