Temmuz başında, Avrupa’nın ve Akdeniz kıyılarının neredeyse yarısı uzun süreli bir kuraklık dalgasından etkilendiğine dair veriler açıklandı. Avrupa Kuraklık Gözlemevi (European Drought Observatory – EDO) tarafından elde edilen bu bilgiler, özellikle Türkiye’yi çok etkileyen tarihî bir kuraklık döneminin yaşandığını gösteriyor.
Türkiye’deki Kuraklık: Sessiz Katil
Türkiye’de, Birleşmiş Milletler uzmanları tarafından “sessiz katil” olarak tanımlanan kuraklık, ülke ve özellikle tarım sektörü üzerinde ciddi bir tehdit oluşturuyor. Uzmanlara göre, Türkiye’nin yaklaşık %88’i, yani neredeyse tamamı, çölleşme ve kuraklık tehdidi altında bulunuyor. Bu durum, tarım alanlarını, su kaynaklarını ve ekosistemi de direk olarak etkiliyor.
İstanbul Boğazı kıyısında, gökyüzü ve denizle birleşen sonsuz su manzarası içinde yaşarken, böyle bir tehlikenin farkında olmak zor. Ancak İstanbul Üniversitesi Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Levent Kurnaz, iklim değişikliği ve kuraklık konusundaki uyarılarını güçlü bir şekilde dile getiriyor. Kurnaz, “Durum pek de kötü değil” dese de, ekliyor: “Çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız ve durum gerçekten çok vahim.”
Tehlike Alarmı Çanları Çalıyor: Su Seviyelerinde Endişe Verici Düşüş
Prof. Kurnaz, geçen ay, Haziran 2025’e ait bir kuraklık haritasını gösteriyor ve şu yorumu yapıyor: “Bu harita, geçen ayki (haziran 2025) kuraklığı temsil ediyor ve ülkenin büyük bölümü kahverengi renk ile gösterilmiş. Kahverengi ne anlama geliyor? Bu, toprakların ortalama yağışın %50 altında yağış aldığı anlamına gelir. Aslında, bu, hiç yağmur yağmadığını gösteriyor.”
Uzmanlar, Türkiye’deki kuraklık dönemlerinin ilk defa karşılaşılan bir durum olmadığını, geçmişte de benzer durumların yaşandığını belirtiyor. Ancak, son yıllarda yağışların azalması ve kuraklıkların sıklığının artmasıyla, etkilenilen bölge ve nüfusun büyük ölçüde büyüdüğüne dikkat çekiliyor. Levent Kurnaz, “Kuraklık olayları tarih boyunca oldu ama artan sıklığı ve azalan yağış miktarı nedeniyle, etkilenen alanlar sürekli genişliyor” diyor.
İstanbul’da yaklaşık 20 milyon insanın yaşadığı bölgede, 40 gün boyunca devam eden yağışsızlık, barajların ve su kaynaklarının alarm seviyesine ulaşmasına neden oldu. Ancak, asıl sorun bundan çok daha uzakta, Anadolu’nun iç kesimlerinde gizli. Konya, Orta Anadolu’nun en önemli tarım bölgelerinden biri olarak bilinir ve Türkiye’nin buğday üretiminin yaklaşık %23’ünü tek başına karşılar. Aynı zamanda, tarım alanlarının en geniş alanlarından biri buradadır. Fakat, yüksek sıcaklıklar ve kuraklık nedeniyle tarım alanları giderek boynuz kıvrıyor.
Kuraklık ve Çölleşmenin Çarpıcı Etkileri
Konya bölgesinde, uzun süredir devam eden sıcak ve kuru hava nedeniyle, topraklar çatlamış ve ekili alanlar adeta kurumuş durumda. Yollar boyunca, çatlamış toprakları gösteren uyarıcı tabelalar yer alıyor: “Su yoksa, tarım da yok”. Bu bölgedeki tarım işletmeleri sahibi Fatih Şık da, 200 hektarlık arazisinde şeker pancarı, mısır ve buğday yetiştiriyor. Ancak, toprağın giderek kuruduğunu ve çiftçilerin, yağmur duası ederek doğa ile mücadele etmeye devam ettiğini anlatıyor.
Fatih Şık, “Üç yıl önce, burada çok daha farklıydı. Kasım ayında kar yağıyor, nisan ayına kadar kalıyordu. Toprak karla kaplıydı, sulama ihtiyacı da yoktu. Su boldu, her şey yolundaydı. Ama şimdi, Tanrı bizlere su göndermiyor. Baharda her hafta yağmur yağardı, şimdi ise yılda sadece 3-4 defa yağmur yağıyor ve su pompasına ihtiyacımız var. 1987’deki seviyeden, 18 metreden su pompalardık, şimdi 90 metreye kadar iniyoruz” diyerek yaşadığı ciddi durumu anlatıyor.
Hızla Devam Eden Bir Felaket
Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, yüksek sıcaklıklar ve ani kuraklık olaylarının etkisiyle topraklar derin çatlamalar ve boşluklar oluşturuyor. Bu doğal oluşumlar, “doline” adı verilen çukurlara dönüşüyor. Bu çatlak ve çukurlar, yüzlerce yıldır bölgede var olsa da, son zamanlarda hızla artıyor. Çoğu zaman yer altı sularının erikmesiyle oluşan bu girişimler, bölgeyi tehdit eden ciddi sorunlara neden oluyor. Türkiye’de şu an, tam 600’den fazla doline bulunuyor.
Fatih Şık, bu dev çukurların kaçınılmaz bir felaket olduğunu söylüyor: “Geçtiğimiz üç yıl içinde, 3 büyük doline oluştu ve her biri gittikçe büyüyor. Bir zamanlar tarlalarımda çalışıyordum, hayvanlarım ve tarım hayatım vardı. Ama artık uykularım kaçıdı, yeni çukurların ortaya çıkmasını korkuyla izliyorum. Bu olay gece olursa, ya uyurken ya da hayvanlarımın yanında olur. Kendimi kaybettim. Tarlasına giderken dua ediyorum, eve dönerken yine dua ediyorum.”
İşte Türkiye, özellikle Konya ve çevresinde yaşanan bu doğal felaketlerin en çarpıcı örneklerinden biri. Özellikle, bölgedeki en büyük göllerden biri olan ve yaklaşık 20 yıl kadar önce büyük bir turizm ve ekolojik önem taşıyan Meke Krater Gölü, ölümle yüzyüze. Göl, son 10 yılda tamamen kurudu ve tuzla kaplandı. Gölün kuruması, bölgedeki doğal çeşitliliği ve turistik değerleri ciddi şekilde etkiliyor.
Mehmet Demircioglu, konakladığı otelin müdürü ve bölgedeki doğal alanların eski halini anlatıyor: “60-70 yıl önce, burada bir göl vardı. Hatta, şimdiki kuru alan, insanlara göl kenarında yıkanmak, giysi yıkamak ve hatta balık tutmak için gelenler tarafından kullanılırdı. Göl, o zamanlar suyla doluydu. Çocuklar burada oynar, gençler balık tutardı. Çevresinde tarım yapılabilirdi. Şimdi ise sadece kuru bir arazi kaldı, içinde hiçbir su yok.”.
Mehmet Bey, bu durumu şöyle anlatıyor: “Bir yıl içinde, bu gölün seviyesi bir metre kadar düştü. Gölün çapı oldukça büyük, ama bir metreki düşüş büyük kayıp. Yeni kuruyan dolinler ve göl çevresinde, suyun tamamen çekilmesiyle, yer altı sularının eridiğinin göstergesi. Yoğun tarım uygulamaları ve su tüketimi hızla devam ederse, daha birçok küçük doline ve su kaybına tanıklık edeceğiz. Artık geriye sadece kuru toprak kaldı.”
Türkiye’nin, doğal yapıların ve ekosistemlerin bu hızla tahrip edildiği alanlarından biri de Meke Krater Gölü. Bu göl, 70’li yıllarda büyük bir turistik cazibe merkeziydi, ama bugün, tamamen kurumuş ve yüzeyi saltla kaplanmış durumda. Bu durum, bölge ekosistemlerini ve turizmini olumsuz etkiliyor. Çevre uzmanları ve yerel halk, bu sorunun artmaması ve doğal dengelerin yeniden sağlanması için acil önlemler alınması gerektiğine inanıyor.
Kuraklık, sadece su kaynaklarının azalması ve toprağın verimsizleşmesiyle sınırlı kalmıyor; aynı zamanda, Türkiye’nin tarım sürdürülebilirliğini, doğal hayatını ve yaşam kalitesini ciddi şekilde tehdit ediyor. Bu doğal felaketin etkileri, prodüksiyondan turizme, yerel ekonomiden günlük yaşama kadar pek çok alanı etkiliyor. Gelecekte, bu durumu tersine çevirebilmek için, hem doğal yaşamı korumaya hem de sürdürülebilir su yönetimi ve tarım yöntemleri geliştirmeye ihtiyaç var. Türkiye, bu kadar büyük bir ekolojik krizin eşiğinde dururken, alınacak önlemler elzem hale geliyor.





